Aile dendiği zaman, anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile kavramı anlaşılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı ‘Türk Aile Yapısı Özel İhtisas Komisyonu’nun 1987 yılında yaptığı tanıma göre ‘’ Aile; kan bağı, evlilik ve diğer yasal yolardan, aralarında akrabalık ilişkisi bulunan ve çoğunlukla aynı evde yaşayan bireylerden oluşan, bireylerin cinsel, psikolojik, sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığı, topluma uyum ve katılımlarının sağlandığı ve düzenlendiği temel bir toplumsal birimdir’’. Örf ve adetler, aile üyelerinin aile içinde alacağı rolleri saptarsa da üyelerin alacağı roller toplumlara, çekirdek ve geniş aile tiplerine göre değişiklik gösterebilir. Aile üyelerine yönelik beklentiler ve roller her ortamda farklı olabilir.

Genel olarak aile kavramıyla ilgili 4 farklı yaklaşım söz konusudur:

  1. Aile üyelerinin birinin fikrine dayanarak, onun duyguları ve fantezileri aracılığıyla aileyi tanıma. Psikiyatride en çok kullanılan tanıma ve tanımlama yolu budur.
  2. Aileyi çekirdek ve geniş yönleri ile bir kurum olarak ele alan kültürel yaklaşım. Bu tanımlama daha çok sosyoloji ve sosyal psikoloji alanında kullanılır.
  3. Aileyi sosyal bir birim olarak alan yaklaşım. Bu yaklaşıma göre aile çeşitli parçaların oluşturduğu bir sistemdir. Küçük bir grup olarak ele alınır ve küçük grupların davranışları açısından sosyal psikoloji tarafından incelenir.
  4. Aileyi toplum değerleri ile sınırlı bir grup olarak kabul eden yaklaşım. Bu yaklaşıma göre yasalar tarafından belirlenmiş kurallar olmakla birlikte her ailenin kendine göre belli ya da belirsiz bazı yasaları vardır.

Bugün gelinen noktada, aile terapisi terimi iki anlamda kullanılmaktadır. Birinci anlam, bireyde bir psikolojik bozukluğun oluşumunun anlaşılması ve sağaltılmasında kullanıldığı durumlardır. Bu durumda içinde yaşadığı birincil çevredeki yani ailesindeki ilişkilerin dinamiklerinin anlaşılması ve düzeltilmesi için kullanılan açıklama ve sağaltım biçimlerini kapsar. İkinci anlam ise bir aile olarak birlikte yaşayan insanların ilişkilerindeki çatışma, sıkıntı ve yakınmaların ele alındığı ve düzeltilmeye çalışıldığı sağaltım biçimlerini kapsar. Bu ikincisini evlilik terapisi olarak adlandırmanın daha uygun düştüğü söylenmektedir.

Aile terapisi, aile üyelerini bir araya toplayarak, amatörce konuşmalar yapmak ve ya kendi sağduyusuna güvenerek öğütlerde bulunmak değildir. Ailenin bir üyesinde ortaya çıkan belirti veya sorunun ya da birkaç üyenin birlikte yakındıkları bir sorunun aile üyeleri ile toplu oturumda konuşup, sadece dile getirmesiyle herkesin sorunu artık bildiğini ve bunu kendiliğinden çözebileceklerini sanmaktan ibaret de değildir. Yeterli psikoterapi eğitimi ve deneyiminin yanı sıra özellikle aile terapisi yolundaki teknik yöntemlerin de bilinmesini, ayrıca uygulamada da belli bir klinik deneyimi gerektirir.

     Sistemik Yaklaşım: Aile, bilgi alış verişi ve aktif bir iletişimin olduğu bir sistem olarak kabul edilir. Ruhsal belirtilerin, kişinin içinde bulunduğu sosyal ortamla olan bağlantısını vurgulayarak, tedavi bu doğrultuda sağlamaya planlanır. Ruhsal sorunlar, bireyin içinde bulunduğu sisteme, sistemdeki kişilerle ilişkilerine mantıklı bir uyum olarak değerlendirilir. Etiyolojiye yaklaşımda semptomlardan sorumlu olan herhangi bir aile bireyi olmayıp, hatta fonksiyonu bozuk ailede olmayıp ‘’aile oyunudur’’. Aile kısır bir döngü şeklinde süre giden etkileşim örüntülerine hapis olmuşlardır. Bu yaklaşımda sistemlerin kendi kendine sürekli olarak değiştiği ve geliştiği ancak görünürde stabil olduğu kabul edilir. Sistemik terapistin görevi ailenin değişebilme yeteneğinin değişmesi, değişme potansiyelinin özgürleşmesidir. Ailenin nasıl olması gerektiği konusunda terapistin kendi çözümlerini aileye kabul ettirmeye çalışması yerine ailenin kendi çözümlerini bulmasına yardımcı olmak esastır.

 

AİLE SİSTEMLERİ BAKIŞ AÇISI

 

Aile sistemi bakış açısında bireyin tam olarak anlaşılması için, birey, ilişkilerinin bütünlüğü içinde ele alınır ve ailenin tüm bireyleri arasında karşılıklı etkileşim ortaya çıkarılır. Ailenin bir üyesinin gelişimi ve davranışı, ailenin diğer üyeleriyle çok yakından ilişkilidir. Buradaki ilişki birbirinden ayrılmaz, iç içe geçmiş bir yapıdır. Belirtiler genellikle, ailedeki yerleşik alışkanlıkların bir ifadesi olarak görülmektedir. Danışanın sorununu, yalnız uyum bozukluğuna, geçmişine ve gelişimine değil, aynı zamanda içinde bulunduğu sistemin, ailenin, işlevselliğine bağlayan bir bakış açısının kökten yenilikçi bir tutum olduğu açıktır. Bu bakış açısı, danışanın sorun olan davranışına neden olabilecek dört temel varsayım üzerine kurulmuştur. Bu varsayımlar aşağıdaki gibi sıralanabilir: danışanın sorunlu olarak adlandırılan davranışı ailenin işleyişine karşı geliştirilmiş işlevi ve amacı olabilir; sorun davranış belki de istenmeden aile sürecini işletiyor olabilir; sorun davranış özellikle aile içi bireylerin gelişimsel aşamalarda ailenin yeterli bir şekilde işlevde bulunmaması sonucu ortaya çıkmış olabilir; istenmeyen davranış kuşaktan kuşağa aktarılmış bir işlev bozukluğu örüntüsü olabilir. İşte bu varsayımlar, insanların karşılaştıkları sorunlarını daha çok içsel psişik durumlara bağlama eğiliminde olan geleneksel yöntemlere karşı çıkmıştır.

Kendilerine özgü yaklaşımlarını bir yana bırakacak olursak, aile terapisini uygulayan uzmanların üzerinde hemfikir oldukları temel nokta, bireyin yaşayan sisteme bağlı olduğudur. Değişim sağlanmasında uygulanacak en iyi yol, aileyi ya da ilişkiyi bir bütün olarak ele alarak çalışmaktır. İşte bu kabulden hareketle, müdahalenin yalnız sorunlu bireyle sınırlı kalmaması, ailenin tüm bireylerine uygulanacak şekilde kapsamlı olarak ele alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü ailenin, bireylerinin karşılıklı etkileşimde bulundukları bir bütündür ve ailenin diğer üyeleriyle birlikte aynı yerde yaşamaktadır. Öyleyse sorunun sınırlarını genişletmek ve bireyin karşılıklı iletişim ve etkileşimde bulunduğu ailenin diğer üyelerini de içine alacak şekilde, kapsamını arttırmak gerekmektedir. Bireyin kendi dışına yönelttiği dinamikleri uygun bir biçimde değerlendirmeden, yalnız iç dinamiklerini tartışmak resmin eksik görülmesine neden olacaktır.

Aile terapisi bakış açısında, aile, onu oluşturan bireylerin rollerinin toplamından çok,  işlevselliği olan bir bütün anlamındadır. Buna göre, bu terapi yöntemi, kavramsal bir farklılığa sahiptir. Bireylerin davranışları ve birbirleri arasında kurdukları ilişkilerde yüklendikleri işlevsellik, her şeyden önce aile bağlamında anlaşılır. Her bir üyenin hareketleri ailenin diğer üyelerini etkiler. Dolayısıyla her davranışın bireylerin üzerinde iki yönlü bir etkisi vardır. Goldenberg ve Goldenberg (2004), terapistlerin, bireylerin ifade ettiği belirtiler de dahil olmak üzere tüm davranışlarının, aile ve toplum bağlamında ele alınıp incelenmeleri gerektiğini belirtmiştir. Bunun yanında, sistemik yönlendirmenin, bireyin iç dinamiklerini de göz önünde bulundurması gerektiği, ancak bunu, bireyin iç dinamiklerine vurgu yapan geleneksel yöntemden daha etkili bir biçimde yapmak zorunda olduğu da eklenmiştir.

 

AİLE SİSTEMLERİ TERAPİSİNİN GELİŞİMİ

* Adler Aile Terapisi

Alfred Adler, çocuğun aile yapısındaki gelişiminin doğum sırasından çok fazla etkilendiğini ilk ifade eder. Fenemonolojik görüşü benimseyen kuramcılardan biridir. Her ne kadar doğum sırasının her pozisyonu kendine özgü sabit özellikler içerse de, aile içindeki etkileşim sayesinde, çocukların doğum sıralarına kendi özel yorumlarını katarak farklılaştırdıklarına inanmaktadır. Adler, her davranışın belirli bir amaç için yapıldığına da dikkat çekmiştir. Bundan dolayı, işe yaramayan ve yanlış davranışları çocukların sıklıkla kasıtlı olarak tercih ettiklerini ve kendilerini bu davranış biçimlerini sürdürmek için büyük bir arzu duyduklarını belirtmiştir.

Adler yaklaşımına göre aile terapisinin temel varsayımına göre, anne-babalarla çocuklar genellikle olumsuz bir etkileşim içindedirler. Bu olumsuz etkileşim, yanlış amaç edinilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu da her iki tarafın da yanlış güdülenmesine neden olmaktadır. Adler aile terapisi çoğunlukla özel oturumlarla yapılıyor olsa da, yine de Adler yaklaşımını benimseyen terapistler, okullarda, çeşitli kurumlarda ve aile merkezlerinde “açık forum” şeklinde oturumlar da düzenlemektedirler.

* Çok Kuşaklı Aile Terapisi

Murray’ın aile sistemi kuramı, psikoanalitik kuram ve uygulamalardan evrimleşerek ayrılan, kuramsal/klinik bir modeldir. Zaman zaman, çok kuşaklı aile terapisi olarak adlandırılır.

Yaptığı araştırmalar sonucunda Bowen ise, ilgisini kuşaktan kuşağa aktarılan örüntülere vermiştir. Kişinin kendi ailesinde yaşadığını bildirdiği sorunların, o ailenin kökenindeki ilişki örüntüleri anlaşılıp, değiştirilene kadar düzelmeyeceğini savunur. Ona göre,  bir aileyi en iyi anlayabilmenin yolu, en azından aileyi üç kuşak içerisinde değerlendirebilmekten geçer. Çünkü, kişiler arasında yaşanan ilişki biçimi, kuşaklar öncesinde yaşamış aile bireylerinin kişisel özelliklerine bağlıdır. Kerr ve Bowen, (1988), bireylerin yaşadıkları sorunların, ancak aile duygusal bir bütünlük içinde görülürse, anlaşılabileceğini ileri sürmüştür. Eğer bir kişi olgun ve kendine özgü bir kişilik edinmek istiyorsa, her şeyden önce ailesini, kaynaşmış ve duygusal bir bütünlük içinde görmesi gerekmektedir. Duygusal sorunlar, aile bireylerinden biri çözülmemiş duygusal sorunlarla etkili bir biçimde ilgilenene dek, kuşaktan kuşağa aktarılırlar. Dolayısıyla, değişim diğer tüm aile üyeleriyle birlikte gerçekleşmelidir. Kişi tek başına psikolojik danışma oturumunda bu değişimi sağlayamaz.

Bowen’ in temel kuramlarından biri üçleme (triangulation) dir. Üçleme, iki kişinin, üçüncü kişiye yönelmesi anlamına gelen, üçlü bir grup oluşturma sürecidir. Bowen üçlemenin, aile üyeleriyle terapist arasında kolaylıkla oluşabileceğini varsaymıştır. Verdiği eğitimlerde aile kökeni konuları üzerine bu kadar çok vurgu yapmasının nedeni budur.

Bowen’in kuramının en önemli özelliklerinden biri, kendini farklılaştırmadır. Kendini farklılaştırma, hem düşünce ile duygunun psikolojik ayrışımı hem de insanın kendisini diğerlerinden bağımsızlaştırması anlamına gelmektedir. Bireyler, bireyleşme sürecinde, kendilerine bir kimlik edinme ihtiyacı duyarlar. Bireyler aile kökeninden bu şekilde farklılaşarak, duygularının, düşüncelerinin, kavrayışlarının ve davranışlarının sorumluluğunu kendi üzerlerine alırlar.

* İnsan Geçerleme Süreci Modeli

Bowen yaptığı terapötik çalışmaları sonucunda, psikolojik danışma yaptığı kişilerle güçlü ve besleyici ilişkiler kurmanın çok önemli olduğuna inandı. Bu ilişkilerin “ilgi ve etkilenme” kavramları üzerine kurulması gerektiğini de biliyordu. Danışanlarla kurduğu iletişimde, kişinin kendine duyduğu saygının ipuçlarını arayan bir dedektif gibi görüyordu. Ergen bir kızla çalışırken, kızın annesini terapiye çağırdı. Anne terapiye geldiğinde, danışanın iletişim biçiminin ve davranışının ne kadar çok değiştiğini görünce şaşırdı. Anne-kızın ilişkileri üzerine çalışırken, bu kez de terapiye kızın babasını çağırdı. Baba oturuma katıldığında, bu kez hem annenin hem de kızın iletişim biçimleri ve davranışları değişmişti. Satir, bu çalışmanın seyrine bakarak, aile terapisinin gücünü, aile etkileşiminde iletişimin ve meta-iletişimin önemini ve değişim sürecinde terapötik geçerlemenin değerini anlamıştır. Virginia Satir’a göre teknikler, terapistin aile ile kurduğu ilişkiden sonra gelmektedir.

* Deneysel Aile Terapisi

Carl Whitaker, deneysel-sembolik yaklaşım olarak da bilinen, deneysel aile terapisinin öncüsüdür. Aile sistemlerinde varoluşcu terapiyi tam anlamıyla uygulayan Whitaker, vurgusunu, seçim, özgürlük, kendi kaderini tayin hakkı, gelişim ve kendini gerçekleştirme kavramları üzerine yapmıştır.  Satir ve diğer varoluşçu psikolojik danışmanlar gibi Whitaker de, aile ve terapist arasında kurulan ilişkinin önemi üzerinde durmuştur. Whitaker Satir’e göre çok daha fazla yüzleştiricidir. O, müdahalelerinin hemen hemen hepsini yardımcı terapistler aracılığı ile gerçekleştirmiştir. Ömrünün son yıllarında sadece ailelere terapi vermiş, hatta ailenin dahil olduğu topluma ulaşmayı ve geniş ölçekte çalışmalar yapmayı denemiştir.

Whitaker’in, sahte olanın maskesini yüzünden almayı amaçlayan, serbest davranışlara dayanan sezgisel yaklaşımı vardır. Ona göre aile terapisi, terapistlerin kendi kişisel gelişimlerine etkin olarak katıldıkları bil yoldur. Hatta terapi aileye olduğu kadar terapiste de yardımcı olur. Whitaker, aileleri tedavi etmez, terapiyi yeniden organizasyon ve yeniden entegrasyon sonucunda oluşabilecek değişimin aile ile birlikte yaratılması süreci olarak görür.

* Yapısal – Stratejik Aile Terapisi

Yapısal aile terapisinin iki amacı vardır.

1) işlev bozukluğu gösteren belirtileri azaltmak

2) ailenin karşılıklı etkileşim kurallarını düzenleyerek ve daha uygun sınırlar geliştirerek, sistemdeki yapısal değişikliği sağlamak.

Yapısal ve stratejik modeller, ancak aile sorunlarına bakış açılarında farklılık gösterirler. Minuchin, bireyin ve ailenin sorunlarını semptomatik olarak görürken, Haley bunları, gerçek yanıtlar verilmesi gereken “gerçek” sorunlar olarak kabul etmektedir. Her iki model de doğası gereği yönlendiricidir.

Haley ve Madanes, yapısal modelden uzak bir terapi kuramı oluşturmaktansa, ailenin sorunlarını giderecek stratejik müdahalelerin pratik uygulamalarıyla daha çok ilgilenmişlerdir. Bu, özellikle de, içinde cinsel suç işlemiş bir ferdin olduğu ailelerde çalışmada Madanes’in geliştirdiği modelde açıkça görülmektedir. Madanes, stratejik terapiye, sevilmenin gerekli olduğuna işaret eden ve terapinin besleyici yönlerine vurgu yapan insancıl bir bakış açısı getirmiştir.

 

 

ÇOK MERCEKLİ AİLE TERAPİSİ SÜRECİ

Bir önceki kısımda tanımlanan sekiz mercek, aileler, terapist ve aile terapisi hakkında bazı varsayımları dile getirmektedir. Aileler, içinde bulundukları daha büyük sistemler tarafından hem etkilenen hem de onu etkileyen çok tabakalı sistemlerdir. Aileler, bireysel üyeleri ve bunların oynadıkları çeşitli rollerle, üyeleri arasındaki ilişkilerle ve bu etkileşimlerin sırasal örüntüleriyle açıklanabilir. Bu geniş aileler bir araya gelerek toplulukları, topluluklar bir araya gelerek bölgeleri ve kültürleri, bunlarda ulusları ya da toplumları oluştururlar. Aynı bir klasik müzik parçası gibi, bir terapinin de ölçüleri vardır. Bu ölçüler, terapinin daha geniş akışı içinde yer alan bağımsız deneyimler olarak tanımlanabilir bu kısımda biz 4 ölçü tanımladık. Bunların her birinin farklı bir görevi vardır. Bu ölçütler şöyle sıralanabilir;

1-İLİŞKİ KURMAK

Terapistler yıllar boyu, terapötik ilişkiyi ve terapistin rolünü tanımlamak için sayısız metaforlar kullanılmışlardır. Carl Rogers’ın 1940’lı yıllarda bireysel terapiye ilk kez getirdiği tartışma aşağıda verilen sorularla varlığını bularak, aile terapisinden yeniden ortaya çıkmıştır:

* Danışman’ın aile ile ilişkili kurarken sahip olduğu uzmanlık nedir? Bu uzmanlığı nasıl kullanmalıdır?

* Danışman’ın aile ile ilişki kurarken yönlendiriciliği nasıl olmalıdır?

* Danışma’ da güç kullanımları hakkında ne söylenebilir?

Aile terapisinde terapistler danışanlarıyla ilk görüşmelerindeki andan başlayarak, danışanlarla bir ilişki kurmaya başlarlar. Terapistler bu ilk görüşme anında danışanların sorabilecekleri soruları yanıtlamalı ve danışanlar da oraya geldiklerinde ne bulacaklarına dair bir beklenti oluşturulmalıdır.

Terapötik süreç ve yapı, terapistin işinin bir parçasıdır. Aile üyeleri için kendilerini anlatmak ve endişelerini açıklamak çok önemlidir. Ancak, terapist içerik ile ilgili ayrıntılara bağlanıp kalmaktan kaçınılmalıdır.

2-DEĞERLENDİRMEDE BULUNMAK Aile değerlendirmeleri yapabilmenin yapısal zeminini oluşturmada genogramlar, döngüsel sorular ya da hatta formal psikolojik testler ve derecelendirme ölçekleri gibi diğer değerlendirme süreçleri  yararlı olabilir. Terapist, aileye ilişkin umutlarını dile getiren üyelerini dinlerken,

* İçsel Aile Sistemleri; kızgın olan suçlu olan tarafla çalışmak.

* Sıralar; çelişkileri çözmek ve sorunları ele almak için sırasal örüntülerle ilişkili olarak çalışmak.

* Gelişimsel Mercek; Tammy’nin kendini olduğu yaşından daha büyük görmek istemesi ile ilişkili olan konular etrafından çalışmak yararlı olacaktır.

 

 

 

 

1-İÇSEL AİLE SİSTEMLERİ;

 

. Her biriniz hangi parçalarınızı bu oturuma getirdiniz?

. Hangi parçaların sizin gerçekten kim olduğunuzu söyleyebileceğine inanıyorsunuz?

. En iyi parçalarımızın neler olduğunu genellikle bu parçalarımız diğer parçalarımızla bir savaşa tutmuşken anlarız.

. Sizde içsel çelişkiyi yaratan parçalar nelerdir?

. Bazı parçalarınızı görmezden geliyor musunuz?

. Eşinizle, anne babanızla, çocuklarınızla etkileşimde bulunurken, özellikle bazı belirtili parçalarınız kullandığınızı düşünüyor musunuz?

 

 

2-TEOLOJİK MERCEK;

 

. Duygularınızı amaçlarının neler olduğunu düşünüyorsunuz?

. Çocuklarınız kendi yöntemleriyle sizinle etkileşimde bulunurken güdülen amaç nedir?

. Niyetinizi gözden geçirdiğimizde, bunu güncel bir gerekliliğe bağlayabiliyor musunuz?

. Kendiniz ve ailedeki  değer insanlar için hedefleriniz nelerdir?

 

 

3-SIRALAR;

 

. Günlük yaşamımızın destekleyen rutinler nelerdir?

. Aile işinde karar alınırken, çelişkiler çözülürken ya da sorunlar ele alınırken, kim kiminle nasıl ilişkide bulunur?

. Ailede en yaygın hangi parçalar yer almaktadır?

. Sıradan bir günümüz nasıl geçer?

. Ailenin şu andaki ya da geçmişteki geçişlerini  ortaya koyan süreçler

 

4-ORGANİZASYON MERCEĞİ;

 

. Anne babalar ailenin etkili liderleri mi?

. Anne babanın liderliğine çocuklar nasıl yanıt veriri?

. Liderlik süreci dengeli midir?

. Bu liderlik bir uyuma mı? Yoksa dengesiz mi?

 

 

5-GELİŞİMSEL MERCEK;

 

. Ailedeki her bir bireyin kişisel biyolojik, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişiminin hangi aşamasında bulunmaktadır?

. Aile, hayat döngüsünün neresinde bulunmakta ve geçişleri nasıl ele almakta?

. Zaman içinde geliştirilmiş ilişkisel süreçler neler ve bunlar geçiş süreçlerinde nasıl  değişmiş?

. Daha büyük sistemlerdeki gelişimsel aileyi nasıl etkilemiştir?

 

 

6-ÇOK KÜLTÜRLÜ MERCEK;

 

. Aile üyelerinin her birinin ailesel geçmişlerindeki özellikleri nelerdir?

. Aile şu anda hangi kültürde ya da bölgelerde yaşıyor?

. Aile son zamanlarda göç ya da yer değiştirme olayı yaşadı mı?

. Ekonomi, eğitim, etnik köken, din, ırk, cinsiyet, yaş ırk, çoğunluk/azınlık durumu ve bölgesel özellikle özellikler dikkate alındığında terapist ile aile arasındaki uyum nasıl sağlanmalıdır?

 

 

 

 

7-CİNSİYET MERCEĞİ;

 

 

 

Ailedeki her bir üyenin üzerine aldığı cinsiyet rolü nedir?

. Ataerkilliği hangi özellikleri aileyi e üyelerini etkilemiştir?

. Cinsiyet gelişimi dikkate alındığında aile üyelri hangi konumdadır? Bu konumlar geleneksel, cinsiyet farkındalığı, kutuplaşmışlık, geçiş süreçleri ya da denge durumlarına göre nasıldır?

. Cinsiyetle ilişkili olan, onayına veya reddine ihtiyaç duyulan fikirler nelerdir?

. Roller tersine çevrilseydi, bunun aile üyelerinin ilişkilerinde ve kişilik yapıları üzerindeki etkisi ne olurdu?

. İçinde yaşadığımız toplumun kadın ve erkek hakkındaki inançları aile üyelerinizi nasıl etkilemektedir?

. Cinsiyet rollerinizin, yeni bir yüzyılda yaşayan sizlerin genç bir erkek ya da kadın olma hazırlığınız üzerindeki etkileri nelerdir?

 

8-SÜREÇ MERCEĞİ;

 

Ailenizde bir amacı olmayan, zayıf ve üretken bir yaşamı destekleyecek deneyimden yoksun üyeler var mıdır? Aile değişim sürecinin neresindedir? ihtiyaç duyduğunuz kaynaklar nelerdir?

 

3-ANLAMI PAYLAŞMAK

Hipotez oluşturmak, insanlar, sistemler ve anlamı olumlu bir noktaya odaklayan durumlar hakkında bir dizi düşüncenin biçimlendirilmesidir. Çok mercekli aile terapisinde hipotez kurma, daha önce tartışılan sekiz merceği kullanarak elde edilenler ışığında gerçekleştirilmektedir. Birinin yapmayı seçtiği şeyin hipotezin oluşturulmasıyla ilgili olan iki soru vardır:(1)Aile ve terapist sahip oldukları bu düşüncelere ne kadar inanmaktadır? (2)Terapist insanların ve ailelerin yaşamları üzerinde ne kadar etki sahibi olmayı istemektedir?

Aile danışmanları, aile ve onun üyeleri üzerinde bir etkiye sahiptirler. Burada sorulması gereken soru şudur: Terapist ne tür bir etkiyi oturuma taşıyacaktır? Aile terapistlerinin görevinin insanlar olmayabileceğini, ancak süreçten mutlaka sorumlu olmaları gerektiği ileri sürülmektedir. Yani, terapinin nasıl işleyeceği tamamen terapistin sorumluluğundadır. Feministler ve sosyal yapılandırmacılar, terapide gücün yanlış kullanımından belki de en çok yakınan kişiler olmuşlardır. Çok kültürlü, birey-merkezli terapistlerden, Adler yaklaşımını benimsemiş olan terapistler ve varoluşçulardan ancak birkaç isimle uyuşmaktadırlar ki, bu isimlerde terapide çoğu kez “baskın kültürün ”bilinçsizce getirmiş ağırlığına tanık olmuşlardır. Aile terapisinin ortaya çıktığı ilk günlerde, erkek terapistlerin birçoğu aile yaşamını fazlasıyla etkileyen ataerkillik, yoksulluk, ırkçılık, kültüre ayrımcılık ve dışlama, cinsel ön yargı ve diğer toplumsal sorunları genellikle görmezden gelmişlerdir.

Süreç ilerleyip, stratejik-yapısal bir bakış açısına ulaşıldığında, terapistler, sistemlerle çalışırken, kendilerine ailede “ihtiyaç duyulan” değişikliklerin yerine getirilmesi sürecine doğrudan müdahale edebilme olanağı sağlayan bir uzmanlık seviyesine ulaşabildiklerini iddia etmekteydiler. Terapötik süreçlerin suistimal edilmesini önlemek ve terapide yanlış güç kullanımına olanak vermemek için, bazı öyküsel terapistler aileyle kurdukları ilişkide kendilerini merkezileştirmeme eğilimini benimsemişlerdir. Kendilerinden önceki birey merkezli terapistler gibi, merkezileştirmeme uygulayan terapistler de, terapötik sürecin merkezine aileyi ve aile bireylerini yerleştirmişler ve bu durumu sürekli korumaya çalışmışlardır.

Teraptik çalışmalarda aileleri saygılı ve esasen işbirliğine dayalı diyaloglara sevketmek çok önemlidir. Bu turden terapötik çalışmada keşfedilen çeşitli bakış açıları işe yarar hipotezleri birleştirme işlevi görür ve bu fikirlerin paylaşılması aile bireylerinin kendi duygu ve düşüncelerinin yanında terapistin duygu ve dusuncelerini de anlayabilme fırsatını verir. Hipotezlerin paylaşılmasıyla, ailenin nerdeyse tüm üyeleri hemen geri bildirimde bulunmaya başlarlar. Bu geri bildirimler terapistle aile arasında kurulan ilikşkinin daha uyumlu bir hale gelmesini sağlar ve işe yara bir ilişkinin adeta bir çimentosu görevini görür.

Driekurs’un geliştirdiği (1950,1997) geçiçi hipotez oluşturma ve paylaşma süreci burada tanımlanan işbirliğine dayalı çalışma sürecine tam olarak uymaktadır. Driekurs, tutkulu bir ilgi ve merakla sorular sorarak, aile üyelerinin öznel bakış açılarını bir araya getirmiştir. Bireylerin ortaklaşa ürettikleri fikirlere ise saygı göstermiştir.

Paylaşmak istediği bir fikri olduğunda, bunu açıklamak için genellikle olanak tanımıştır:

2.Seninle paylaşmak istediğim bir şey var. Söylememi ister misin?

3.Şöyle olabilir mi?

Ortaya konulan hipotezlerin bu şekilde değerlendirilmesi, aile ve aile üyelerinin kendilerine uymayanlardan vazgeçme hakkını her daim saklı tutulmasını sağlar. Önerilen bir fikir aileye uymadığında, terapist derhal bundan vazgeçmekte ve ailenin daha yaralı kavramsallaştırmalar yaratabilmesine olanak sağlayacak konuşmalara geçmektedir.

4-DEĞİŞİME YARDIMCI OLMAK

Değişime yardımcı olmak, aile terpisinin bir ortak katılım ya da işbirliğine dayalı bir süreç olduğunun kabul edilmesi durumunda neler olabileceğiyle ilgilidir. Teknikler, terapistin biz uzman olarak görüldüğü ve amacın değişikliğin gerçekleşmesi olduğu terapötik modeller için önemlidir. İşbirliğine dayalı yaklaşımlar planlamayı gerektirmektedir. “Planlama demek, tekniklerin ya da müdahalelerin hala gerekli olması demektir; ancak, ailenin katılımı da burada bir gerekliliktir.” Değişime yardımcı olmada en çok bilinen biçimlerden ikisi, ilke oluşturma, kanunlaştırmalar ve görev vermedir. Her iki süreç de, ailenin bunların terapistle ortak bir çalışma sonucunda üretmeleri ya da en azından rasyonel bulmaları durumunda uygun bir şekilde işler.

İçsel parçalar genelde, dengeli olduklarında (kutuplaşmadıklarında) ve bireylerin kişisel parçalarını değişim için birer kaynak olarak gördüklerinde işe yarar. Düşünerek hareket etmek genellikle duygularla hareket etmek daha yararlıdır; hissetmek hiç hissetmemekten daha iyidir; diğerleriyle kurulan temasın iyi olması kendini yalıtmaktan ya da geri çekmeden daha değerlidir. Büyüme ve gelişim adına mantıklı riskler alabilmek durgunluk ya da korku durumundan çok daha yararlıdır.

Daha da önemlisi davranışlarımızın, duygularımızın ve etkileşimlerimizin amaçlarını bilmek, bize bunları kullanırken seçme şansı verecektir. Yüz yüze ilişkilerimizde, yaşamın gelgitlerinde ya da kuşaklar boyunca kanunlaştırdığımız davranışlarımızı, yaşam biçimimizi kavrayabilmek, bize bu örüntülere karşı çıkma ve yeni olanakları kanunlaştırma fırsatı verecektir.

STAN OLGUSUYLA ÇALIŞMADA AİLE TERAPİSİ

 

Aile terapisi ön görüşmede, Stan’ın, kendisi ile ilgili konuları ve endişeleri araştırdığını ve kendisi ile aile durumu hakkında daha fazla şey öğrenmek istediğini saptar.  Bu ilk görüşmede , Stan’ın aile yapısına ait genogramı da çizilir. Bu genogram, Stan’ın yaşamındaki kişi ve olayları tanımada hem terapiste hem de stan’a yardımcı olacaktır.

Stan’ın genogramı gerçek bir aile resmidir ya da aile yapısı sisteminin haritasıdır. Yarısı çizgilerle doldurulmuş daire ve kareler, alkole ilişkin bir sorun yaşayan kişileri göstermek için kullanılmıştır. Stan’ın anlattığına göre, Tom alkolikliğini kabul ederek kendini dine adamış ve Adsız Alkolikler (AA) Derneğinden yardım görmüştür.  Stan’ın anne tarafından büyük annesi, ancak toplantılarda ve kocasıyla, çok az içtiğini, ancak asla kendini alkolik biri olarak görmemiştir. Stan, uzun yıllar teyzesi Margie ile içtiğinden, onunda bir alkolik olduğunu bilmektedir. Stan’ın ilk içkisini veren teyzesidir. Stan’ın annesi Angie, Frank Sr. İle, ancak içkiyi bıraktıktan sonra evlenmiştir. Frank Sr.  Da (AA) dan yardım almıştır.  Genogram, bu ailede alkol sorunun olduğunun anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Frank Sr. Ve Angie arasındaki zig zaglı çizgiler, bu ikisinin arasındaki ilişkide bir çatışma olduğunu bildirmektedir. Frank Sr. İle Frank Jr. Ve Angie ile Karl araındaki üçlü düz çizgi, bunlar arasında çok sıkı bir ilişki olduğu, hatta zaman zaman kişiliklerin birbirine karıştığını göstermektedir. Karl ile Stan arasındaki düz çizgi, sadece sadece sıkı bir ilişkinin olduğunu göstermek için kullanılmıştır. Gördüğünüz gibi, Stan’a ailede tek saygı gösteren kişi Karl’dir. Frank Sr. Ve Stan arasındaki noktalı çizgi, zayıf hatta kopmuş bir ilişkiye isabet etmektedir.

Terapist aileyi oluşturan tüm bireylerin Stan’ın alkol sorunu üzerinde bir etkisi olduğuna inandığından, ilk oturumun büyük kısmını Stan’ın ailesinin diğer üyelerini de terapiye getirmesi için yapacaklarına ayırır. Stan’ın birçok sorunu varır; ancak, ilk elden çözülmesi gereken alkolle ilgili olan sorunudur. Alkol yaşamının olumsuz yanıdır ve bu haliyle sistemik bir anlam taşımaktadır. Her ne kadar diğer sorunlarının bir belirtisi olarak görülse de, yine de şimdilik alkol tek başına başlı başına bir sorundur. Burada sistemik bir bakış açısının sorabileceği sorular şunlardır: ‘’Bu sorun ailenizi nasıl etkiliyor?’’, ‘’ Aileniz bu sorunu başka amaçlar için de kullanıyor mu?’’

İlk görüşmede çağırılan bütün aile bireylerin ortaya koydukları çeşitli bakış açılarını ilgiyle dinlemeye ve olumlu bir sonuç alabilmek için Stan’ın sorununu aile üyeleri huzurunda tekrarlamaya ayrılmıştır. Daha yapılacak çok şey olmasına rağmen, değişimin tohumları çoktan atılmıştır. Bu ilk müdahaleler de göstermektedir ki, alkolü bir sorun olarak destekleyen ve sürmesini sağlayan aile sıralarının tanımlanması yapılabilir. Bu türden etkileşimlerin izini takip etmek ve daha uygun iletişim biçimlerini tesis etmek için çalışmak olanak dahilindedir.  Evrimleşerek süren ilişkilsel, organizasyonal ve gelişimsel sıralar, ailenin birlikte sürdürdüğü yaşamda yeni olasılıkların yaratılması için aile üyelerini özgür kılmanın bir yolu olarak incelenebilir.

GENOGRAM

————————————————————————————————————–

Eğer ki terapist sadece Stan’ı dinlemiş olsaydı, sadece bir bakış açısından olayları görebilirdi. Bu aile oturumunda çeşitli bakış açılarının ve bütüncül bir etkileşim sürecinin uygulanabileceği çok kısa bir zaman içinde ortaya çıkmıştır.

Aile ile yapılan görüşme ilerledikçe, dikkate değer çok sayıda olasılık ortaya çıkacaktır. Terapist, aşağıdaki olasılıkların hepsinin ya da her hangi birinin etrafında terapisini yapılandırabilir:

  • Stan’ın anne ve babası uzun süreden beri aileye liderlik yapmamaktadır. Karı-koca ilişkileri ve anne-baba olma özellikleri de tahrip olmuştur.
  • Yetişkin kardeşler, anne-babalarının sürekli devam eden etkileri ve ilgi dağıtıcı müdahaleleri olmadan, birlikte işlev görebilecekleri bir fırsata ihtiyaç duymaktadırlar.
  • Stan sadece tek bir parçaya (alkolik olan parçası) indirgemiş dudumdadır. Kendisiyle ilgili düşüncesi ve bakış açısı hem kendi hem de başkalarının narında genişletilmek zorundadır.

 

Stan’ın alkolle girişeceği savaşı kazanabilmesi için, aile içinde Stan için yeni bir yer açılması, daha iyi iletişim yolları kurulması ve içsel siteminin kayıp parçalarına ulaşabilmesini sağlayacak bir yeteneğe kavuşturulması en önemli noktaları oluşturmaktadır. Terapi devam ettikçe, araştırılması gereken iki ayrı ilişkisel-organizasyon hipotezi olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlardan birincisi, yine alkol sorunuyla tanımlanan ve yıllar boyunca hiçbir aşama kaydedilmemiş karı-koca ilişkisidir. İkincisi, Stan’ın hedefleyen ve onu sabitlemiş bir role mecbur bırakan kuşaklar arası sıralardır.

ÖZET VE DEĞERLENDİRME

Çok mercekli yaklaşım üzerine özel bir yaklaşım yapacağımızı belirterek, aile terapisine getirilen birçok yaklaşım için ortak olan temaları gözden geçirelim.

AİLEYE BAKIŞ Bir bireyle terapötik olarak çalışılıyorsa, o kişinin aile sistemi içinde ele alınıp, değerlendirilmesi yararlıdır. Bir bireyin bozuk işleve sahip olan davranışı, daha büyük toplumlar ve toplumsal sistemler yanında iç etkileşiminden kaynaklanmalıdır.

AİLE TERAPİSİNİN ODAK NOKTASI Aile terapilerinin çoğu, kısa sürme eğilimindedir. Çünkü profosyenel yardım isteyen aileler tipik olarak bazı sorunlara ilişkin belirtilerin çözülmelerini istemektedirler. Sistemi değiştirmek, değişimi hemen harekete geçirebilir. Kısa süreli, çözüm odaklı eyleme yönelik olmasının yanı sıra aile terapisi hali hazırda var olan etkileşimlerle ilgilenme eğilimindedir.

Aile terapisinin odaklandığı temel nokta, aile sisteminde şimdi ve burada ilkesine bağlı olan etkileşimlerdir. Aile terapisini birçok bireysel terapiden farklı klan nokta, var olan aile ilişkilerinin belirtilerini gelişimi ve devam ettirilmesi üzerindeki etkisine vurgu yapmasıdır.

AMAÇLARIN VE DEĞERLERİN ROLÜ

Özel amaçlar ve uygulayıcıların oryantasyonuna göre ya da aile ile terapist arasında kurulan işbirliğine dayalı süreç tarafından belirlenir. Genel amaçlar, ailenin ve bireylerin sıkıntılarını aşacak şekilde değişim yapabilmelerine olanak sağlayan müdahalelerden oluşmaktadır. Terapistin müdahalelerine yol gösterebilecek hedeflerin neler olduğunu sormak, terapistin değerlerini sormakla eş anlamlıdır. Aile terapisi, bir dizi değer ve kuramlar üzerine inşa edilmiştir. Kısaca, her müdahale terapistin değer yargısının bir ifadesidir. Kuramsal oryantasyonu ne olursa olsun, terapistin, değerlerinin farkında olması ve bu değerlerin ailelerle çalışırken uygulamayı nasıl etkilediğini izlemesi gerekmektedir.

AİLELER NASIL DEĞİŞİR?

Aile terapisi uygulamalarına getirilen bütüncül bir yaklaşım, terapistin, amaçları, etkileşimleri, gözlemleri, değişikliği teşvik eden yolları organize edebilmesine yardımcı olacaktır. Aile terapisti mutlaka temel kavramların bilgisine sahip olmalıdır. Aile sistemleri terapistin bazı bakış açıları, algısal ve bilişsel değişim üzerine odaklanır; bazıları temel olarak duyguların değişmesiyle ilgilenir; bazıları da davranışsal değişikliklere vurgu yapar. Aile terapistinin çalıştığı mercek ne olursa olsun değişimin sadece bireyde olmaz yetmez,  aynı zamanda ilişkilerde de gerçekleşmesi gerekmektedir.